top of page
Yazarın fotoğrafıPsikolog Yeşim Yılan

Zor Günlerden Geçerken

İnsan biyopsikososyal bir canlıdır. Bu demektir ki, insanın  psikolojik sağlığı, fizyolojik sağlığı ve içerisinde yaşadığı toplumla ilişkisi sürekli etkileşim içerisindedir. Yani bedenimizle ruhumuzu ayıramayacağımız gibi bireyleri de içerisinde yaşadığı toplumdan ayırıp o şekilde değerlendiremeyiz. Bunu Psikanalist Wilhelm Reich, ‘Faşizmin Kitle Ruhu Üzerine’,  adlı kitabında “Toplumsal koşullar bireyin ruhsal dünyasında derin izler bırakır. Bireyin yaşamında karşılaştığı ekonomik, politik ve kültürel engeller, onun psikolojik gelişimini doğrudan etkiler.” şeklinde belirtmiştir.  Yani iyi olma sorumluluğu tek başına bireylerin omuzlarına yüklenemez.

Türkiye’de yaşayan insanlar olarak uzunca bir süredir, henüz birini atlatamadan yeni bir  toplumsal travmaya uyanıyoruz. Senelerdir süren ve her geçen gün derinleşen bir ekonomik kriz içerisinde hayatta kalmaya çalışıyoruz. Bize lütfen kimse iyi olmak zorunluluğu yüklemesin. Kırılgan hissetmek, mutsuz hissetmek son derece normal ve bu hislerde yalnız değiliz.



Çoğumuzun bildiği üzere Maslow'un "İhtiyaçlar Hiyerarşisi", bireyin motivasyonunu ve davranışlarını şekillendiren temel ihtiyaçların bir piramidi olarak tasvir edilmiştir. Bu piramidin en alt basamağında fizyolojik ihtiyaçlar yer alırken, en üstte kendini gerçekleştirme bulunur. Ancak, bir toplumda ekonomik kriz ve sürekli travmatik olaylar meydana geldiğinde, bu hiyerarşinin işleyişi büyük ölçüde değişir ve bireylerin psikolojisi üzerinde derin etkiler bırakır.

Maslow'un piramidinin ilk iki basamağı olan fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçları, bireyin hayatta kalmasını sağlayan temel gereksinimlerdir. Ekonomik kriz dönemlerinde, bireylerin bu temel ihtiyaçları karşılaması zorlaşır. İşsizlik, gelirde azalma, yiyecek ve barınma gibi temel gereksinimlere ulaşmadaki zorluklar, bireylerin sürekli bir belirsizlik ve kaygı içinde yaşamasına neden olur. Bu durum, bireyin psikolojik sağlamlığını zedeler ve güvenlik hissinin kaybolmasıyla birlikte travmatik bir deneyim olarak yaşanır.

Toplum olarak bu ilk iki basamağa gerilemiş ve burada sıkışmış durumdayız. Temel yaşamda kalma kaygısı o kadar yüksek ki insanların çoğu sadece ekonomik olarak sınıf atlama derdinde. Kimse kendisini yarın için güvende hissetmiyor. Bu da insanları üretmekten ziyade, kolay ve kestirme yollar bulmaya itiyor. Artan güvensizlik toplumsal bağların zedelenmesine ve bireylerin yalnızlık, izolasyon ve değersizlik hissetmesine yol açıyor. Sosyal destek ağlarının zayıflaması, depresyon ve anksiyete gibi psikolojik bozuklukların artmasına neden oluyor. Toplumun sürekli olarak kutuplaştırılması bu travmanın en etkili ilacı olan dayanışma ruhunu zayıflatıyor.











"Toplumsal adaletsizlik ve baskı, bireyde varoluşsal bir boşluk yaratır. Bu boşluk kişinin psikolojik sağlığını tehdit eden bir bunalıma dönüşebilir. (Erich Fromm ,Özgürlükten Kaçış-1941)"








Tüm bunlara rağmen nacizene bir kaç öneri ile yazımı bitirmek istiyorum. Böylesi dönemlerde öncelikle hissettiğimiz sıkışma, bunalma, kaygı, öfke gibi duyguların normal olduğunu bilmemiz çok önemlidir. Kendimizi yalnızlaştırmamak ve mümkünse destek ağları kurmak daha güçlü hissetmemizi sağlar. Toplumda dayanışma ve yardımlaşma kültürünün teşvik edilmesi, sosyal destek ağlarının güçlendirilmesi önemlidir.  Gerekiyorsa profesyonel destek almaktan çekinmeyin. Psikoterapistlerin bir çoğu uygun ücretli danışan kotası bulundurmaktadır. Bunu sormaktan çekinmeyin. Bireysel ön yargılarımızın farkında olup, kutuplaştırılma çabalarına karşın doğru kaynaktan bilgi edinmeye özen gösterin.


Umut ve sevgiyle...





11 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page